|
mailleriniz
için dyatar25@yahoo.com
|
atlas@asia.com
|
Bu
site Özlem Özhan
ve Deniz Yatar
tarafından
tasarlanmıştır.
TÜM
HAKLARI SAKLIDIR.
|
|
|
En
iyi 1024x768
pikselde izlenebilir.
|
|
|
|
|
|
FLORANSA
|
Rönesansın doğduğu kent...Floransa! Artık
İtalya'nın bu görünümüne alışmaya mı başladık ya da
yorgunluk ağır mı basıyor bilinmez istasyondan edindiğimiz
haritadaki rotayı takip ederek yine bir sürü mükemmel
ortamlara giriyoruz burada da. Meydanlar bazilikalar derken ünlü
Duomo'yu buluyoruz karşımızda. Hava sisli bugün ve Duomo'nun
grimsi çehresi daha bir kasvetli daha bir erişilmez ve daha bir
inanılmaz. Zenith marka fotoğraf makinemiz yeterince memnun
edemiyor bu yapı karşısında bizi. Binaların arasında sıkışıp
kalmış kocaman cüsseli bu bazilikayı nereden denediysek
deneyelim tek kareye sığdıramıyoruz. Üzerindeki eşsiz
incelikteki ayrıntıları incelerken yorulduğumuzu, içeriye
girdiğimizde de boynumuzun ağrıdığını hissediyoruz.Ama içerisi
şaşırtıyor bizi. Dışarıdaki aşırı ayrıntının yanında
içerisi oldukça sönük kalıyor. Ama vardır bir bildikleri
diyor ve demirden bir ağacın yapraklarına mum yakıp yerleştiriyoruz
tabi içimizden dilek dileyerek. |
Floransa'nın
belkide en güzel yanı eski ve çok güzel sokakları ve Arno nehri üzerindeki köprüleri. Ponte Vecchio
en güzel ve özeli.
İçinden bir yol geçen köprünün her iki tarafında da
hediyelik eşya satan rengarenk dükkanlar var. Dükkanların
nehre bakan kısımları cumba gibi dışarı doğru çıkıntılı. Hemen yanında uzanan Uffizi sarayındaki müzeye
girmeye karar veriyoruz. Ama yine bir sürü çekik gözlü gezgin
arkadaşlarımızla bir saat kadar sırada beklemek zorundayız.
Yorgun argın geziyoruz içerideki bir çok ünlü ressamın ve
heykeltraşın eserlerini. Bir de üstüne hayalkırıklığı yaşıyoruz
açıkçası. Bu derece değerli eserlerin daha özenli
sergilenmesini beklemiştik. Biraz yürüyüş hiç fena olmaz diye
düşünmüş olacağız adeta canımız çıkıyor
Pizzale Michelangelo ya gidinceye kadar. Ama değdi doğrusu. Burası
tüm Floransa'ya yukarıdan bakan yemyeşil ormanlarıyla harika bir
tepe.David heykelinin altında boş midelerimizi dolduruyor ve
soluklanıyoruz. |
|
|
Kendimize birer
keyif dondurması alıyoruz ve seyrediyoruz bu kentin sakin görüntüsünü.
Buradan herşey oldukça dingin görünüyor. Hava yavaş yavaş
kararırken bizde epey uzaklaştığımız gara doğru ilerliyoruz.
Trenimiz sabah karşı dörtte. Saat onbire geliyor, bu şartlar altında
yapılabilecek en mantıklı şeyi yapıyor garda boş bulduğumuz
yere uyku tulumunu serip uyuyakalıyoruz. Bir kaç saat sonra iki
polis garda temizlik yapılacağı için bulunduğumuz yerden
kalkmamız gerektiğini söylüyor. Nezaketten kırılacak gibi görünen
bu polisler karşısında afallamış bir halde kalkıyoruz
yerimizden. Etraftaki diğer gezginler ise gayet sitemli birşeyler
mırıldanıyorlar sinirli sinirli. Bizse kafayı yemiş vaziyette
garın hemen dışında bulduğumuz ilk yere kuruluyoruz. |
|