|
mailleriniz
için dyatar25@yahoo.com
|
atlas@asia.com
|
Bu
site Özlem Özhan
ve Deniz Yatar
tarafından
tasarlanmıştır.
TÜM
HAKLARI SAKLIDIR.
|
|
|
En
iyi 1024x768
pikselde izlenebilir.
|
|
|
|
|
|
|
Buradan şehrin en
kuzeyine ,tepe üzerinde kurulmuş seyirlik güzel bir yer olan
Pincio'ya doğru yürüyoruz.Büyük bir meydandan merdivenlerle
yukarı çıkıyoruz. Mükemmel bir manzara. Tüm bazilikalar ,anıtlar
,heykeller görünüyor.Özellikle de yarına ayrdığımız
Vatikan ,o muhteşem bazilikası ve Michelangelo'nun yaptığı
devasa kubbe. Pincio Tepesi aynı zamanda büyük bir park.
Manzara eşliğinde yemyeşil parkı güneye doğru katederek
belki de Roma'nın en ünlü meydanına Piazza di Spagna yani İspanyol
Merdivenlerine varıyoruz. Burası eskiden bizim çeşme başı
buluşmalarının benzerlerinin yapıldığı bir yermiş. Şimdilerde
şekil değiştirse de yine bir çok insanın ,özellikle de
turist kafilelerinin uğrak yeri. Artık yürüyecek halimiz
kalmadı. Son gayretlerle birkaç meydandan daha geçerek önce
istasyona ordan da hostele gittik. Güzel bir duş ardından da güzel
bir yemek. |
Ve Mecit'le konuşmaya daldık yine. Bir süre sonra
bize Roma'nın akşamlarından bahsedince dayanamayıp düştük
yine yollara. Bu sefer metroyu kullandık. Eski bir metro
sistemleri var; basık, havasız, sıcak. Adamlar yıllardır kullandıkları
için...Ve yine İspanyol Merdivenlerindeyiz.Dehşet kalabalık.
Bugünlerde uluslararası bir etkinlik var herhalde farklı ülkelerden
bir sürü izci grubu toplanmış. Her yerden ayrı bir marş sesi
geliyor,kimileri oturmuş gitar çalıyor,tam bir curcuna yani.
Biz de karışıyoruz bu kalabalığın içine. Bir süre etrafı
izleyip kalkıyoruz ve o dar sokaklardan birkaçında yürüyoruz
karanlıkta. Son metroyu kaçırmamalıyız,hiç yürüyecek
halimiz yok doğrusu. Zaten yarın için de dinlenmiş olmalıyız.
Sabah bir heyecanla kalktık. Veeee...
Vatikan! Hazırlanıp kahvaltılıklarımızı yanımıza aldık ve
metroya atladık. Çünkü günün devamını düşünürsek şimdiden
yorulmamalıyız. Metrodan indikten sonra yön tayinine pek gerek kalmıyor
zira insan kalabalığına kapılıp Vatikan'da buluyorsun kendini. Kapıdan
girmeden önce yolun kenarındaki küçük yeşillik alanda kahvaltımızı
yaptık, karşımızda Vatikan. Ve giriş; inanılmaz !Böyle bir
meydanda olmak çok heyecan verici. Yarımay şeklinde bir meydan, etraf sütunlarla
çevrili, her sütunun üstünde bir heykel var, tam ortada bir obelisk ve
onun tam karşısında da S. Pietro şımarık bir çocuk gibi
duruyor. Dört bir yandan tarih kuşatmış etrafımızı, zaman bir hayli
eski...
Artık bu benzersiz bazilikanın içine
girmeliyiz, kapıya yöneliyoruz. Girişte takım elbiseli, güneş
gözlükleriyle ve hiç taviz vermeyen yüz ifadesiyle
karizmatik birkaç güvenlik görevlisi var. İçeri girmek
isteyenlerin ufak bir de kıyafet kontrolünden geçmesi
gerekiyor. İnce askılı bluzlar, kısa şortlara geçiş izni
yok. Hiç yoktan bir dolu para verip çuval bozması
pantolonlardan satın almak zorunda kalıyoruz. Pek de fena olmadı
aslında. Sonuçta girdik içeri. Hemen sağımızdaki kalabalığa
yürüyoruz ve Michalengelo'nun henüz 24 yaşındayken yaptığı
Pieta adlı heykeli gördük camdan bir bölmede. Bu heykel diğer
Barok tarzı yapıtlardaki heykellerden oldukça farklı. Bir kere
insan boyutunda. Bu yüzden canlılık var. Sanki Meryem gerçekten
ağlıyor ve acı çekiyor. Çevremiz pek çok çekik gözlü
insanla dolu ve hepsinin elinde son model fotoğraf makineleri
var. Aslında bunu otomatik makinemiz bozulduğunda farkediyoruz.
Tam heykelin önünde en ön sıraya gelip fotoğraf makinemizin düğmesine
basıyoruz ve çıt yok. Elimizdeki diğer makineye kaldık böylece.
Bir süre bu olayın etkisiyle dolaştıktan sonra kendimize
geliyoruz ve tekrar o tılsıma kaptırıyoruz kendimizi. Bu ünlü
kubbe Michalengelo'nun tek tek işlediği resimleriyle anlatılması
güç bir estetikte. Ne yazık bitişini görememiş. Sanki bir
anda köşeden, bir yerlerden, o karanlık kapılardan, hayal gücümüzü
zorlayan heykellerin arasından tüm bu görkemin ait olduğu
zamandan biri çıkıverecek. Böyle işte. Çıktığımızda öğlen
olmuştu. Hemen yanındaki Castel S.Angelo ve önünde, üzerinde
kocaman heykeller bulunan köprüye gittik. Elimizde Roma'nın küçük
bir haritası gidilebilecek ne kadar meydan, tarihi yapı varsa akşama
kadar gezdik durmak yorulmak bilmeden. Çünkü hiçbirşey kaçırmak
istemiyoruz burada. Öyle anlar olduki biran nerede olduğumuzu
bile unutuyor gidebileceğimiz yeni bir yerin peşine takılıp
kayboluyorduk sokaklarda. Elbet dinlenecek bir güzel meydan
bulunuyordu nasılsa. Hostele vardığımızda gördüğümüz
onca şeyin muhasebesini bile yapacak halimiz yoktu ve bu yoğun günün
ardından yapılabilecek en iyi şey belkide sadece yatıp uyumak
olacaktı. Ayrıca yarın erkenden kalkıp Roma'da gün yeni
ışıdığında trenimize atlayıp yola çıkmalıydık. Bir
sonraki durak Floransa...
|