|
mailleriniz
için
|
interrailimiz@gmail.com
|
Bu
site Özlem
Özhan ve Deniz
Yatar
tarafından
tasarlanmıştır.
TÜM
HAKLARI SAKLIDIR. |
|
|
En
iyi 1024x768
pikselde izlenebilir. |
|
|
|
|
|
HOLLANDA
|
Paris'ten koşturarak
bindiğimiz tren 23.16 da hareket ediyor. Bulduğumuz vagon trenin ön
taraflarında. Bu yüzden oldukça boş ve rahat. Özellikle koltukları
inanılmaz rahat. Bir süre ışıkları da kapattıkları için hemen
uyuyakalmışız. Klimanın etkisiyle hava soğuyunca çareyi uyku
tulumunu üzerimize örtmekte buluyoruz. Sabahın ışıklarıyla uyandığımızda
Amsterdam'a varmak üzereyiz. Bu gerçekten de çok güzel, trenler inanılmaz
dakik ve varış saatleri çok iyi düzenlenmiş. Ve Amsterdam...
|
Herşeyin serbest olduğu
kent. Dışarısı sanki daha uyanamamış akşamdan kalma bir hali var.
Bunun nedeni garın etrafındaki bölgede gece hayatının yoğun olması.
Bir süre yürüyüp hediyelik eşya falan alıyoruz. Gözümüze sex müzesi,
etrafta bolca bulunan sex shopların açıktaki vitrinleri, bazı bar ve
diskoların önlerinde baygın baygın sigara içen homoseksüeller,
hayat kadınları çarpıyor. Bir hayal kırıklığı yaşamak üzereyken
alışık olduğumuz eski binalar kiliseler ve meydanlar görmeye başlıyoruz.
Ve Amsterdam'ın ikinci yüzü. İlkiyle hiç alakası olmayan çok güzel
ve huzur verici mekanlar. Bir çok kanaldan ibaret bir nehrin kenarı
boyunca dizilmiş kendine has rengarenk sivri çatılı evlerin,
kanallarda kayıkların ve ördeklerin, sessiz ve huzur dolu ara sokakların
içinde buluyoruz kendimizi ve çok rahatlıyoruz. Biraz Venedik'i anımsatıyor
bize bu bol kanallı haliyle. Bir kentin birbirine çok uzak iki yüzünü
de böylece görmüş oluyoruz. |
|
|
Elimizde haritamız önce
Dam alanındaki Koninklijk sarayını görüyoruz. Ardından uzun bir yürüyüşle
Van Gogh müzesine gidiyoruz ancak giriş inanılmaz pahalı. Zaten
genel olarak Amsterdam'da birçok yere girmek ücretli. Hollanda'ya gelip de
o rengarenk laleleri görmemek dahası lale soğanı almamak
olmaz diyerek birçok çeşidi bulabileceğiniz bir çiçek pazarına
gidiyoruz. Çeşit çeşit lale soğanları ve çiçek tohumları,
hediyelik eşyalar,ilginç bitkiler...Hemen kendimize resimlere göre
ayrılmış soğan ve tohumlardan alıyoruz. Ekimi ile ilgili bilgi
almayı da ihmal etmiyoruz tabii. Söylediğine göre kasım ayında
ekilmeli. Çiçek pazarının hemen yanında burayla yakından uzaktan
alakalı olmayan yoğun bir sokak var. Burada sex shoplar, barlar ve
benzeri yerleri birarada görebiliyorsun. Bazı barlarda daha önce bu
bara gelmiş dünya starlarının fotoğrafları yerleştirilmiş. Hatta
bu sokakta sadece erotik oyunların oynandığı bir tiyatro salonu bile
bulunuyor. Yani buraya bu amaçla gelenler için herşey düşünülmüş.
Şöyle bir göz gezdirip ayrılıyoruz. Amsterdam'da genel olarak eğlence
konusunda her zevke hitab eden mekanları bulmak mümkün. Bazı ara
sokaklar ve meydanlarda güzel cafe barlar hoş ortamlar oluşturuyor. |
Ama biz yine de daha çok yaşama mekanı olarak kullanıldığı
anlaşılan çok düzenli kanallarla örülmüş bölgeyi kendimize yakın
buluyoruz. Bazı kuytu kanallarda karaya sabitlenmiş ama suyun üzerinde
yüzer durumdaki eve benzeyen büyük sallar dikkatimizi çekiyor. Evet
bunlar ciddi ciddi ev. Dekoratif giriş kapılarından tutunda, posta
kutularına hatta yeşillendirilmiş ufacık teraslarına kadar bir evde
bulunabilecek herşey bu yüzer evlerde var. İçinde de yaşayan
insanlar var tabiiki. Bu gerçekten çok ilginç bir görüntü. Yanından
geçtiğimiz bir evin kapısı açık ve önünde yaşlı bir bayan
hayran hayran baktığımızı anlayınca o tuhaf Hollandaca'sıyla bize
birşeyler söylüyor. Sonradan kızı evlerini sevip sevmediğimizi
sorduğunu söyleyince bizde bayıldık diyoruz. Ve birazda kıskanıyoruz
tabii... |
|
Artık yavaş yavaş ertesi gün gezeceğimiz ve bizi çok
heyecanlandıran Louvre Müzesi için Paris'e geri dönmek için gara doğru
uzun bir yürüyüşe başlıyoruz. Amsterdam merkez garı çok güzel
bir bina ve çevresi de onun gibi güzel. Gara vardığımızda gün
batmak üzere ve garın önünden geçen nehrin üzerindeki köprüden
bu nefis manzarayı izliyoruz. Aşağıdan ise mutlu bir çift şarkılar
söyleyerek kayıklarıyla uzaklaşıyor. Garda bankta oturmuş
trenimizi beklerken yanımıza bir bayan oturuyor. Gayet rahat ve kayıtsız
çıkardığı malzemeleriyle ne olduğunu tam anlamadığımız bir uyuşturucuyu
ayak üstü alıyor ve bizde şaşkınlıkla bu durumu izliyoruz. Paris
treni herzamanki gibi tam vaktinde kalkıyor. Rahat bir yolculuk ve yine
Paris...
|