|
mailleriniz
için dyatar25@yahoo.com
|
atlas@asia.com
|
Bu
site Özlem Özhan
ve Deniz Yatar
tarafından
tasarlanmıştır.
TÜM
HAKLARI SAKLIDIR.
|
|
|
En
iyi 1024x768
pikselde izlenebilir.
|
|
|
|
|
|
|
Milano trenindeyiz, Como Gölü'ne gidiyoruz. O
koskoca şehir nereye gitti hiç anlamadık. Çok güzel bir parkın
içinden geçerek Alp'lerin eteklerine sıkışmış sakin bir
göl ve acayip şirin bir kasaba. Elimizde ilk defa harita olmadan
dolaşıyoruz Como'yu. Gezdiğimiz şehirlerin o yoğunluğundan
sonra yemyeşil dağlar ve göl çok iyi geldi doğrusu. Göl
kenarında, çimenlerde oturduk, uzandık, piknik falan derken akşam
oldu.
|
Tekrar aktarmalı olarak Milano'ya dönerken ilk defa
istasyondaki makinelerin gazabına uğradık. Tren gecikti ve
farklı perondan yanaştı istasyona. Ayrıca binince fark ettik
ki tren 1.sınıf. Kondüktörün gelmemesini dilemekten başka
yapacak birşey yok. Trenin en uzun mesafe ücretinin iki katını
ödemek zorunda kalırız yoksa. Trenin de Zürih-Milano hattı
olduğunu düşünürsek, iki kişiden, tüm paramız bir anda
gidebilir. Bir süre sonra görevli geliyor bir şekil yırtıyoruz!
Milano'da inip 45 dakika sonraki Genova trenine biniyoruz. Ve
ordan bir aktarma daha yaparak Roma treninde buluyoruz kendimizi.
Ama tren oldukça dolu ve gecenin bir yarısı bindiğimiz için
herkes uyuyor. Bu yorgunlukla bulduğumuz ilk yerde hemen sızdık
ve gecenin 3'ünde kondüktörün uyarısıyla Pisa'da buluyoruz
kendimizi. Hemen bir yer bularak uyku tulumunu seriyoruz ve
sabaha kadar uyuyoruz. Gün ışıdığında veznenin önünde
yattığımızı anlıyoruz, ve bir adam bizi rahatsız etmemeye
özen göstererek bilet almaya çalışıyor. Hemen toparlanmaya
başladığımız sırada bir görevli gayet eğlenceli bir biçimde
yatan herkesi alkış yaparak kaldırmaya uğraşıyor. Bu duruma
bir süre gülüyoruz birde kalkanların sitemli haline...
Bir kez
daha sabah mahmurluğunu garda attıktan sonra Pisa
Kulesi'nin de içinde olduğu Piazza Duomo'ya doğru yürüyoruz.
Yol üstü güzel bir kafede sabah kahvesi keyfi yapıyoruz
kendimize. İçerdeki tek yabancı biziz, herkes biribirini tanıyor
anlaşılan. Meydana geldiğimizde kulenin etrafının
bariyerlerle kapatıldığını görüyoruz, içeri giriş yok.
Dikeyinden 5 m. eğik durumda. En son 2 ay önce yapılan çalışmalarda
sonuç vermeyince kendi haline bırakmışlar (gerçi biz döndükten
3 ay sonra farklı bir yöntem denenerek eğim biraz dikleştirildi
ve belli sayıda gruplar halinde insanlar içeri alınmaya başladı.).
Yapımındaki bir mühendislik hatasından kaynaklanıyormuş ve
her yıl 1cm. daha eğiliyormuş. Kulenin içinde iki ayrı
merdiven varmış ve inen çıkanlar birbirini görmüyormuş. Bazilikanın yanında bir yer ayarlayıp
kendimize Milano'dan aldığımız ekmek, Viyana'dan aldığımız
peynir, Roma'dan aldığımız zeytinle güzel bir kahvaltı yapıyoruz
Piazza Duomo'da. Hediyelik eşya standlarını geziyoruz. Tren
vakti epey bir yaklaşmış. Hemen istasyona gidiyoruz ve ver
elini Portofino. |
|
Buradaki tren rotası gerçekten görmeye değer.
Tren sarp kayalardan oluşan dağların arasında deniz kenarı
boyunca tünellere gire çıka ilerliyor. Deniz asi dalgalarını
bu kara kayalarda köpürtüyor metrelerce aşağıda ve
tünellerden çıkar çıkmaz cama yapışınca, kayalıklar
üzerine kurulmuş bir sürü evcikten oluşan köyleri
görüyoruz. Birde aralara serpiştirilmiş plajlar. Tünelden çıkıp
bir kaç saniyede olsa bu eşsiz manzaraları görmek için sabırsızlanıyoruz.
Yine böyle kayaların arasında yer alan Portofino'ya varıyoruz
sonunda. ''I found my love in Portofinooo''. Gardan aşağıya şehir
merkezine uzunca merdivenleri inerek varıyoruz. Gezdikçe anlıyoruz
ki burası oldukça zengin bir tatil beldesi. Zira etrafta çok
lüks arabalar pahalı restoranlar var. Ama gerçekten de güzel
biryer. Bir süre sonra trene atlayıp Genova'nın yolunu
tutuyoruz. Artık 11 günlük İtalya macerası sona erecek ve
Genova'dan Sabaha karşı Nice'e giden trene bineceğiz. Genova
büyük oldukça gelişmiş bir kent. Etrafı gezerken Roma'da ya
da Venedik'te aldığımız tatları pek alamıyoruz. Aslında
eski yapılar meydanlar bazilikalar burada da var ama şehrin koşuşturması
biraz kapatıyor bu eserleri. Avrupa'nın en büyük akvaryumuna
girelim desekte bilet fiyatlarını görünce vazgeçiyoruz. Deniz
kenarında biraz vakit geçirip gara varıyoruz. Ama gar oldukça
boş ve sabahlamamız gerekecek. Bir cafe bulup birkaç saat
geçiriyoruz ve kahvelerimizi yudumlarken biryandan da İtalya
günlerimizi konuşuyoruz. Garda bir bankın üzerinde uyuklarken
tuvaletimiz geliyor ancak tuvaletler kapalı. Güç bela
görevlinin birine derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Başta pek
umursamıyor ama dayanacak halimiz kalmadığını görünce kendi
tuvaletlerini kullanmamıza izin veriyor. Grazie!!! bizi büyük
bir dertten kurtardığın için ve sanada taksici,
çantalarımızı kilitli dolaptan almak için gereken bozuklukları
verdiğin için ...
|