|
mailleriniz
için dyatar25@yahoo.com
|
atlas@asia.com
|
Bu
site Özlem Özhan
ve Deniz Yatar
tarafından
tasarlanmıştır.
TÜM
HAKLARI SAKLIDIR.
|
|
|
En
iyi 1024x768
pikselde izlenebilir.
|
|
|
|
|
|
|
|
Trenin yanaşacağı peron açıklandığında anlıyoruz ki bu insanların
hepsi bizim treni bekliyormuş! Bir anda herkes ayaklanıyor ve bir koşturmaca.
Biz de katılıyoruz bu maratona. Bir an o kalabalığın içerisinde
birbirimizi kaybetsekte vagonda buluşuyoruz. Gerçektende çok büyük
bir şans ve nasıl olduda birbirimizi bulabildik anlamış değiliz. İşte
bu kargaşayla yola çıkıyoruz ve el sallıyoruz tekrar döneceğimiz
Paris'e...Bir gün aradan sonra Amsterdam'dan direk gece yolculuğu ile
yine Paris sokaklarındayız. Artık biraz daha rahat bulabiliyoruz
yolumuzu. Çok geç olmadan hemen Louvre müzesine gitmek istiyoruz.
Bu müzede tüm günü geçirmeyi düşünüyoruz. Louvre müzesi
indiğimiz gardan bir hayli uzakta ve biz bu yolu yürüyerek
gitmeye karar veriyoruz böylece yolumuzun üzerindeki birçok mekanı
da görmüş olacağız. Etrafta ilk gün pek açık olmayan bir çok
cafe var. Fransız'ların en büyük keyiflerinden biriside bu tür
cafelerde kahve içip laflamak. Çok yüksek bir obeliskin gökyüzündeki
bulutlarla oluşturduğu güzel görünümlü bir meydandan geçerken
cafelerin birinde Ajda Pekkan'ın bir şarkısını duyuyoruz. |
Ve Louvre...Kişi başı 46
frank vererek bu dünyanın en önemli müzelerinden birine giriyoruz. Cam
piramitin altına inince ne kadar ayrıntılı bir müze olduğunu daha
iyi anlayabiliyoruz. Müzenin bulunduğu saray yukarıdan bakıldığında
'u' şeklinde. Sarayda sergilenen eserler Fransız hükümetlerinin son
500 yıldır topladığı eserlerden oluşuyor. Giriş katından son kata
kadar belli bir düzenle yerleştirilmiş. Bu düzen kimi yerde kronolojik
kimi yerde sanatsal akım sırasında kimi yerdede uygarlıklarına göre.
Daha rahat anlaşılabilsin diye rehber niteliğinde oldukça iyi hazırlanmış
broşürler veriyorlar. Bir süre inceliyerek belli bir sırada gezmeye
karar veriyoruz. Öncelikle tüm blokların zemin katlarını daha sonra sırayla
diğer katlarını gezeceğiz. Nasılsa akşama kadar vaktimiz var. Ne
kadar haklı olduğumuzu gezmeye başlayınca anlıyoruz. Özellikle
eserlerin sergilenişindeki özen bizi çok şaşırtıyor. Dış
ortamlarda bulunan heykeller sarayın içindeki avlu gibi yerlerde
sergileniyor. Çatı tamamen camla kaplandığı için güneş ışığından
yayarlanılmış ve seçilen renklerde gerçek ortama uydurulmuş. Çok
etkileyici. Tabii eserleri tariflemenin imkansız olduğu kesin. |
|
|
İçerideki
bölümlerde her odada bir görevli sürekli bulunuyor. Latin Amerika
uygarlıklarından Mezopotamya'ya, Mısırdan Anadolu'ya kadar çok geniş
bir yelpazaden eserler var her tarafta. Özellikle çeşitli Anadolu kilim
ve halıları İznik çiniciliğinden örnekler, Bergama'dan getirilmiş
çok önemli bir kanatlı heykel ve diğerleri. Hepsinde tüm açıklamalar
yapılmış hatta küçük bir harita üzerinde belirtilmiş. Hammurabi
yazıtının orjinali ve Mona Lisa da sergilenen eserler arasında. Mona
Lisa daha önce bir kişinin boyayla saldırısına uğradığı için önü
camla kapatılmış ve iki metre yanına kadar yaklaşılmıyor. Zaten
etraftaki bol miktarda çekik gözlünün arasından yanına ulaşmak
hayli zor. Ama diğer eserlere ve özelliklede tablolara çok yakından
bakmak mümkün olabiliyor. İçeride yemek yemek yasak ve vakit
kaybetmeden heryerini görelim diye neredeyse açlıktan bayılabilirdik.
Ama sonuçta müzenin tamamına yakınını gezebildik denebilir. Çıktığımızda
beynimiz bu kadar çok sanatın etkisiyle afallamış sadece birşeyler
yiyip duruyoruz. Artık tekrar bir önceki gün bindiğimiz trene
binmek için gara gitmeliyiz. Çünkü sırada Brüksel var. Tabii Brüksel'e
Paris'e yeniden döneceğimizi bilmeden gittiğimiz söylenebilir. |
İki günlük Belçika ve
Hollanda turundan sonra işte yine Paris'teyiz. Biz bu rotayı çok
sevdik. Komşuya gider gibi bir Paris bir Holanda bir Belçika...Ama tren
hem tüm geceyi geçirmemizi sağlıyor hemde sürekli gezmiş oluyoruz. Böylece
Paris'ide iyice gezmiş oluyoruz. Paris'e tekrar dönmekteki amacımız uçak
bileti bulmak ve Berlin'e gidebilmek. Araştırmalarımız neticesinde Brüksel
ve Amsterdam'dan isteğimize uygun bir tren bulamadık. Neticede şimdi
bir an önce uygun bir uçak bileti bulmalıyız. Champs-Elysees
caddesi'ndeki Air France bürosunda daha önce uygun fiyattan ayırttığımız
yerleri yanlış anlaşıldığı için iptal ettirmek zorunda kaldık. 25
yaş sınırına takılıyor ve çok daha fazla bir miktara çıkarıyorlar
bileti. Bu da işimize gelmiyor tabii ama bir anda oradaki yetkiliye fırça
bile atıyoruz ayak üstü. Geçen yaklaşık 20 günün sonunda ülkemizden
haber alalım diyerek Hürriyet gazetesi alıyoruz. Ve büyük bir tesadüf
eseri bir Türk turizm firmasının ilanına takılıyor gözlerimiz.
Hemen telefon edip çok ucuza kişi başı100 dolara hemde direk İzmir'e
Paris'ten bir uçak olduğunu öğreniyoruz. Hemen Ofislerine gidiyoruz
tabii. Biran önce biletleri almalı ve akşamki trene yetişmeliyiz. Ofis
daha önce gitmediğimiz bir yerde. Buda iyi. Burada etrafta daha çok
zenciler var. Zaten genel olarak Fransa'da oldukça fazla zenci insanlar
var hatta bazıları belgesellerden fırlamışcasına yerel kıyafetleriyle
dolaşıyor ortalıkta. Ama çoğu iyi giyimli ve bakımlılar.
Dikkatimizi çeken bir diğer şeyde çoğunun çok güleç ve neşeli
olmaları. Birde kadınlarının saçlarını ısrarla ince ince örmeleri.
Yanından geçtiğimiz bir kuafördeki tüm kadınlar zenciydi ve hepside
saçlarını ördürüyordu. Böylece gayet iyi bir fiyata direk uçuş
buluyoruz ve artık kalan günlerimizde içimiz çok rahat. Şimdi sırada
yıllardır sürekli adını duyupta gidemediğimiz Almanya var. Tekrar döneceğiz
Paris'e . Ama Interraile son vermek ve bir aydır sürdürdüğümüz bu
serüveni sonlandırmak için son kez...
|