|
mailleriniz
için dyatar25@yahoo.com
|
atlas@asia.com
|
Bu
site Özlem Özhan
ve Deniz Yatar
tarafından
tasarlanmıştır.
TÜM
HAKLARI SAKLIDIR.
|
|
|
En
iyi 1024x768
pikselde izlenebilir.
|
|
|
|
|
|
Bir süre
kararsız kaldıktan sonra Dijon deyip bizim için anlamı çok olan bir
yere gelmenin sevincini yaşıyoruz. Zira buraya ilk kez beraber
geliyoruz. Dijon her sene şarap festivali bünyesinde yapılan halk
oyunları yarışması ile ünlü bir yer. Bizim oynadığımız ekipte
buraya daha önce birçok kez gelip birincilikler almıştı. Özellikle
Özlem buraya üç kez geldiği için memleketine gelmişe döndü. Ve bir
sürpriz. Turizm bürosunda bu seneki yarışma ile ilgili bir broşür görüyoruz.
İşin keyifli yanı broşürde Özlem'in Türkiye'yi temsilen konulmuş
Artvin kostümlü bir fotoğrafı var. Bu gerçektende bizi fazlasıyla
heyecanlandırıyor ve yerimizde duramıyoruz. Hemen sırtımızdaki çantalara
rağmen koşarak geziyoruz Dijon'u.
Özlem'lerin gösteri yaptıkları
havuzlu bir meydanda İllimani diye Şili'li bir grup canlı müzik
yaparak cd'lerini tanıtıyorlar. Gerçektende ayakta dinleyip müthiş
keyifleniyoruz. Dijon olanca apar topar geçirdiğimiz saatlere rağmen çok
güzel tadlar bırakarak geride kaldı. Şimdi amacımız batı Fransa'ya
Bordeoux'ya gitmek. Bunun için önce Lyon'a 21.41 de varıyoruz. Koştur
koştur önce yanlış peron sonra doğru peron, tren orada. Ama acaba
binebiliyormuyuz. Bulduğumuz ilk görevliye durumu anlatıyoruz, adam
ingilizce bilmediği için kös kös bakıyor, allahtan bilen birine götürüyor
bizi ve oda binebileceğimizi söyleyince biniyoruz. ooooh! tren hemen
kalkıyor. Ve bu sabah Bordeoux'dadayız. Hayal kırıklığı oldu desek
yeridir. Ne okyanusu gördük ne de şarap mahsenlerini. Azınlık nüfusu
bir hayli fazla. Günü anlamlı kılan tek şey mükemmel bir park. Her
taraf çimenlik,ağaçlar, birsürü rengarenk çiçek birde yapma göl.
Koca bir kuğu elimizden uzun boynunu uzatarak cips yiyor. Parkın bir bölümü
botanik bahçesi. Şehrin yürüyerek ulaşılabilecek heryerine gitmeye
çalışıyoruz. Tarihi mekanlar herzamanki gibi gayet etkileyici. Yine
bir günü daha haritada belirlediğimiz yerlere gitmiş olmanın verdiği
huzurla garda noktalıyoruz.
|
Akşam 00.55 de Quimper trenine bineceğiz.
Garda kahve makinelerinde bozukluklarımızı bırakıp ılık
nescafelerimizi yudumluyoruz. Gece yolculuğumuz kompartmanda epey rahat
bir şekilde geçiyor. Quimper çok gidilen bir yer değil anladığımız
kadarıyla. Sabah indiğimizde hava kapalı yağmur nem ama çok güzel
her taraf yemyeşil,karadenizi andırıyor. Şehir merkezi boyunca
tertemiz bir nehir akıyor. Çok sık bir çok köprü var üzerinde ve
inanlımaz çiçeklendirilmiş. Evet adeta koca bir botanik bahçesi.
Hostele bu güzel manzaralar eşliğinde yürüyerek ulaşıyoruz.Tam bir
ormanın kıyısına kurulu küçük ve şirin bir binası var hostelin. |
İçerideki Alman görevli bu hostelde kalacak ilk türk olduğumuzu söylüyor
bize. Hemen altlı üstlü ranzamıza yerleşiyoruz ve çıkıyoruz keşfe.
Quimper küçük ama evleri,çiçekleri,havası,yeşili sokakları ile çok
hoş bir mekan.Hemen şehrin içindeki ormanlı tepede harika yürüyüş
patikaları var ve kenti yukarıdan görmek için mükemmel. Nem ve toprak
kokuları arsında çıkabildiğimiz kadar çıkıyoruz. Yorulup ağaçlar
arasındaki bankta dinleniyoruz. Hostelde ayaklarında tahta Hollanda
ayakkabıları, yarısı beyazlamış uzun saçlarıyla sürekli anlamadığımızı
anlatmaya çalışsakta bize kalın ve güzel sesiyle Fransızca birşeyler
söyleyen yaşlı bir gezginle tanışıyoruz.Aslında o bize belki tüm
hikayesini anlattığını sanıyor ama biz sadece onun ilginç saçlarını
ve ses tonunu hatırlıyoruz. Birde üzerine birsürü çıkartma yapıştırdığı
ve hiç yanından ayırmadığı J.Bond çantasını. Buradaki bir diğer
ilginç şey ise gece havanın saat on gibi kararıyor olmasıydı. Ertesi
gün hava tamamen açmıştı. Çok güzel bir sabaha uyandık ve hemen
yola koyulduk hostelde tanıştığımız bisikletiyle gezen Alman
gezginci ve diğerleriyle vedalaştıktan sonra. |
|
|
Biz 12.55 treniyle
Brest'e gitmeyi düşünürken apar topar o trenin yerine konan bir otobüse
bindirildik. Tabii hiç para ödemeden. Yani bu bilet nerdeyse her işe
yarayacak. İyi oldu birde otobüs yolculuğu yapmış olduk Avrupa ortamında.
Keyifli keyifli vardık Brest'e. Ve ilk kez burada gördük okyanusu.
Ancak pek istediğimizi bulamadık burada. Çünkü biz denize gireriz
diye düşünmüşken buranın bir liman kenti olduğunu anladık. Ayrıca
burada kilitli dolap olmadığı için çantalarımızla başbaşa kaldık
yine. Böylece artık Paris'e doğru giden yoldaki son istasyona Rennes'e
varıyoruz. Aslında amaç buraya gelmek değildi ama direk Paris'e tren
bulamıyoruz. Ama daha korkuncu Rennes'de de direk bir tren yok. Tabii
tuhaf görünümlü hızlı trenleri yani TGV leri saymazsak. Buradan
Paris'e başka türlü gidemeyeceğimizi anlayıp sabahın köründe
kalkacak olan TGV'ye kös kös ekstra ödeyerek bilet alıyoruz. |
|