|
mailleriniz
için dyatar25@yahoo.com
|
atlas@asia.com
|
Bu
site Özlem Özhan
ve Deniz Yatar
tarafından
tasarlanmıştır.
TÜM
HAKLARI SAKLIDIR.
|
|
|
En
iyi 1024x768
pikselde izlenebilir.
|
|
|
|
|
|
Anlaşılan
yine garda sabahlayacağız. Neyseki güvenli bir istasyona benziyor. Bir
hayli yorgunuz ve dahası burada da çantalarımızı veremiyoruz.
Bu çok kötü çünkü Quimper'den aldığımız 3 şişe şarap yükümüzü
daha da artırmış durumda. Bir süre günün batışını bir banktan
izleyip gara dönme kararı alıyoruz. Garın etrafında bir sürü
serseri sarhoş ve büyük tuhaf köpekleri olan birçok insan var ama gündüz
gördüğümüz bizim gibi gezgin kimsecikler yok. Gezginlerin varlığı
sabahlarken gerçektende önemli birşey. Ayrıca garın içinde sabahlama
şansımız da kalmadı zira gar gece kapanacak. Gerçektende böyle bir
durumla şu ana kadar hiç karşılaşmamıştık ve ne yapacağımızı
bilmiyoruz. Trenimiz sabah 5.45 'te. Biz de dönüp dolaşıp çevredeki
bir otele yerleşme kararı alıyoruz. Kredi kartının ne kadar faydalı
bir şey olduğunu da burada kanıtlamış alıyoruz tabii. Çünkü yanımızdaki
nakit paradan vermek bizi epey sarsabilirdi. Çünkü kişi başına 270
frank vermek durumunda kaldık. Neyse mükemmel bir duş harika bir yatak
ve günler sonra televizyon...Bari daha erken yerleşseydik. Sabah çok çabuk
oldu. Ve Fransız'ların hızlı treni TGV deyiz. İyide ayakta
uyuyoruz. Zaten tren gidiyormu gitmiyormu belli değil. Sadece etrafta hızla
akan nesneler göze çarpıyor. .
PARİS
|
Paris'teyiz... Mahmurluğu atmak çok güç oldu.
Montparnasse garının önündeki alanda merdivenlere oturup sabah kahvaltımızı
yapıyoruz. Çantalarımızı kilitli dolaplarda bırakmış olmanın
rahatlığıyla elimizde harita öncelikle nerede olduğumuzu tam olarak
kestirmeye çalıştıktan epey sonra yanlış yolda olduğumuzu anlayıp
doğru yöne yürümeye başlıyoruz. Paris oldukça büyük olduğu için
haritalara pek sığmamış. Bizim indiğimiz garda harita dahilinde değildi.
Neyse bir süre zorlandıktan sonra diğer ucunda Eiffel'in o abidevi çelik
gövdesinin bulunduğu parka varıyoruz. 1889 yılında Dünya Fuarı için
yapımına başlanmış ve yaklaşık bir yılda bitirilmiş.Tam ortada
durunca kulenin ayaklarının yükselen gövdesini
çok iyi görülebiliyor. Gerçektende
etkileyici bir metalik güzellik. İki ayağından ikinci kata kadar yürüyerek çıkılabiliyor
yada uzunca bir sırayı beklemeyi göze alırsanız birde paranız varsa
asansörlerle en üstüne kadar çıkabilirsiniz. Ayaklardan birinin altındaki
mermere oturup hem biraz yorgunluk attık hem de Eiffel keyfi yaptık gözlerimize.
Bu kadar yeter daha görecek çok yer var. |
Seine nehri boyunca yürüdük
bir süre ve Champs-Elysees caddesinin sonundaki alana çıktık.
Champs-Elysees büyük bölümü sağlı sollu özenle şekillendirilmiş
ağaçlarla dolu, bir dolu mağazanın bir arada bulunduğu, iki km.uzunluğunda,
Paris'in en ünlü caddesi. Tabi bir de caddenin başlangıcındaki o ünlü
yapı; Arc de Triompe. Louvre Müzesi göründü karşıda ama biz açtık
ve para bozdurmalıydık. Epey bir süre dolaşmamıza rağmen açık hiç
bir yer bulamadık. İlginç öğle vakti yaklaştı ve heryer kapalı.
Biz de Champs-Elysees'e geri dönüp alışveriş merkezlerinin bulunduğu
kısma gittik. İşlem tamam!Louvre Müzesi'ne gittiğimizde
cam piramitin önünde uzun bir kuyruk vardı. Müze 17.30'da kapanacakmış.
Biz de vaktin yeterli olmayacağını düşünüp girmekten vazgeçtik. İyiki
de öyle yapmışız bunu sonra içeri girdiğimizde anladık.
Notre
Dome kilisesine gidiyoruz ordan. Önünde yoğun bir kalabalık. Hoparlörden
dini söylemler geliyor. Hemen karıştık kalabalığa. Ortada, Meryem
olduğunu sandığımız sarı heykeli bir rahip tutuyor havada ve etrafında
beyazlar giyinmiş rahipler. Ayinler eşliğinde önce onlar giriyor içeri
sonra da bizim de içinde bulunduğumuz kalabalık. Dışarda bir sürü
insan kalırken biz girebiliyoruz,ortam olanlar oldukça ilgimizi çekti.
İçerde birine sorup öğreniyoruz işin aslını. Meğer bugün
(15 Ağustos) Katolik dini bayramıymış. Tüm gün boyunca açık yer bulmakta
zorlanmamızın nedeni buymuş. Ve tesadüf ayinin yapıldığı vakitte
biz Paris'in dünyaca ünlü bir kilisesindeyiz. |
|
Neyse ordan çıkıp
devrime kadar üniversite öğrencileriyle profesörler arasında tartışmaların
yaşandığı ve hala çoğu öğrencinin bulunduğu Latin Quarter'a
gidiyoruz. Belki üniversite çevresi olduğu için farklı bir kampüste
gibiyiz sanki. Neredeyse hava kararmak üzere
ve biz Paris'te görmeyi umduğumuz birçok yeri henüz görmüş değiliz.
Akşam için kalacak yer bulamadık tüm hosteller dolu. Bu yüzden geceyi
uzun bir mesafe alarak geçirmeye karar verdik. Amacımız akşam treniyle
Amsterdam'a gitmek. Ertesi günü orda geçirip yine aynı akşam
Paris'e geri döneceğiz. Latin Quarter'dan çıkıp uzun bir yürüyüşle
Lüxenburg Parkına varıyoruz. Ortada kocaman bir havuz, etraf yemyeşil,
çiçekler, kuşlar, kazlar, ördekler ve bir sürü sandalye! Ama boş değiller,
üzerlerinde ellerinde kitap, gazete okuyan, güneşlenen insanlar. Biz de
zor olsa da bulduğumuz iki sandalyeye oturup akşamı yapıyoruz. Gara
gidip eşyalarımızı alıyoruz. Trenimizin kalkacağı Gare du Nort'a
gitmek için metroya iniyoruz. Aşağısı dehşet! Adeta bir köstebek
yuvası. Ana koldan bir dolu yan kollara ayrılıyor ve her biri Paris'in
farklı yerlerine gidiyor. Tam 10 dakika sonra bizim bineceğimiz durağa
geliyoruz. Metroya bindikten sonra yürüdüğümüzden daha kısa bir sürede
Paris'in 6 garından biri olan Gare du Nort'a ulaşıyoruz. Birşeyler
yeyip trenin gelmesini bekliyoruz. Etrafta yerlere oturmuş birşeyler
yiyen, gitar çalan, sohbet eden bir sürü sırt çantalı insan var.
|